Mimarlık Haftası Açılış Konuşması:Mimarlıkla Değişen Kentler

Mimarlık Haftası Açılış Konuşması:Mimarlıkla Değişen Kentler

TARİH: 03 Ekim 2012

 

Her yıl Ekim ayının ilk Pazartesi Dünya Mimarlık Günü olarak kutlanmaktadır. Yönetim Kurulumuz, Mimarlık Günü'nü, mimarlığı, kent gündemine taşımak, mimarlıkla kentlileri buluşturmak amacıyla bir haftaya yayılan çeşitli etkinliklerle kutlamayı programlamıştır.

Uluslararası Mimarlar Birliği, Birleşmiş Milletlerin dünya çapında, "Daha İyi Kentler-Daha İyi Yaşamlar" teması ile kent sorunlarının gündeme taşınması programına ve kampanyasına destek amacıyla Dünya Mimarlık Günü Temasını "Mimarlıkla Değişen Kentler" olarak belirlemiştir. 

Tema Kapsamında;
"    Kentlerin toplumsal olarak kapsayıcı, erişilebilir ve eşitlikçi olmasının sağlanması, sosyal ayrımcılığın ve güvensiz konut koşullarının ortadan kaldırılması,
"    Doğal veya insan kaynaklı krizler ve afetlere karşı koyabilecek kentler geliştirilmesi,
"    Herkes için ekonomik, eğitimsel ve yaratıcı olanaklarının geliştirilmesi,
"    Tüm bireyler için güvenlik ve sıhhi koşullarının sağlanması, 
"    Kentlerde iklim değişikliklerinin etkilerinin azaltılması, kirletici gaz salınımlarının azaltılması, kaynakların ve enerjinin daha iyi, verimli kullanılmasının ve yönetilmesinin sağlanması amaçlanmaktadır.

Kentlerin sürdürülebilirlik konusunda zorlukları aşma, yaşanabilir kentler için gerekli araçları geliştirme sorumluluğu ile mimarların, mimarlığın yenilikçi ve yaratıcı gücünü yansıtması kapasiteleri ile önemli roller üstlenecekleri saptanmaktadır.

Uluslararası Mimarlar Birliği, üye ülke mimarlarına ve mimarlık örgütlerine, çalışma programlarında bu konulara yer vermelerini önermektedir.
Kentlerimizin yaklaşık olarak tamamı her türlü teknik ve sosyal altyapı yetersizliklerinin yanı sıra özellikle başta deprem olmak üzere afetler karşısında sağlıksız, güvensiz yapı stokları ile doludur. Büyük kent depremlerinde yaşanan korkunç yıkım ve kayıplar, toplumsal travmalara neden olacak denli kaygı verecek boyutlara erişmektedir. Bu kabul edilemez süreci durdurup dönüştürebilmenin iki yöntemi vardır.

Birincisi; Aklın, bilimin ve uzmanlıkların rehberliğinde kentleri güvenli, sağlıklı, iyi tasarlanmış, nitelikli yapılarla ve güçlü şehirsel altyapı sistemleriyle geliştirmeyi bu bağlamda sağlıklaştırmayı, merkezi ve yerel siyasetlerin temel kentleşme stratejisi olarak benimsemeleri ve her türlü uygulamayı bu strateji ile uyumlu olarak gerçekleştirmeleridir.

İkincisi; Kentlerimiz genel olarak doğal eşiklerine dayanmıştır (tarım alanları, orman alanları, kıyılar, koruma alanları, yerleşime uygun olmayan alanlar vb. yapılaşma riski ile karşı karşıyadır). Bu tükenmişlik karşısında, kent içinde bulunan kamuya ait alanlar (eski okullar, terkedilmiş sanayi kuruluşları, rantı yüksek merkez alanları) imar planları değiştirilerek ve yüksek yoğunluk kararlarıyla cazip hale getirilerek sermayeye yeni rant olanakları olarak sunulmaktadır.

Birinci söylediğim benimsenirse, aklın ve bilimin rehberliğinde güvenli, sağlıklı, yaşayanların yaşam kalitesine katkıda bulunacak kentleri gerçekleştiririz. 
İkinci yöntem seçilirse ki "Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun" bunu seçmiş durumda, 
Başta sosyal ayrışma olmak üzere kentlerin daha da tükenmesine, yaşanamaz hale gelmesine neden olacaktır. Bu gelişmenin sonucu ise yozlaşma, felaket ve kentsel yıkım olacaktır.

ülke gündemini böylesi önemli gelişmeler oluştururken, çevre ve Şehircilik Bakanlığı, yayınlamış olduğu yönetmelik, genelge ve yazılarla, meslek odalarını yapılaşma, kentleşme sürecinin dışına atmaya, meslek insanlarını ise örgütsüzleştirmeye çalışmaktadır.

İnanıyorum ki meslektaşlarımız bu yanlış gidişin farkındadırlar ve örgütlenme bilinci ile meslek odalarına ve mesleklerine kararlılıkla sahip çıkacaklardır. 
Bizi üzen ve şaşırtan ise Bakanlığın bu garip uygulamalarının yerel yönetimlerce de benimsenerek İzmir imar yönetmeliğinde bu doğrultuda değişiklik yapmaları olmuştur. Günümüzde uygar kent yönetimlerinin katılımcı, akla ve bilime uygun politikaları benimsemesi evrensel bir ilkedir.
Umuyor ve diliyoruz ki İzmir'de de bu ilkeler yeniden benimsenir, anımsanır. Mimarlıklarının düzeyine önem vermeyen hiçbir kent, ne kültürel alanda ne turizm alanında ne de yaşam kalitesinde ulaşılmak istenen konuma hiçbir zaman erişemeyecektir.
Dünyaya dayatılan neoliberal ekonomi politikaları, kitlelerin işsizleşmesini, yoksullaşmasını, kamunun kaynaklarının ise çokuluslu şirketlerle birlikte sermaye kesimlerine akıtılmasını dayatmaktadır.
ülkemiz yetmiş milyonu aşan nüfusu ile dünya sıralamasında 17.sırada yer alırken, gelir dağılımında 95. sırada yer almaktadır.

üreten, istihdam yaratan ve adil bölüşen politikalar yerine, daha çok kent rantlarına ve üçkağıt ekonomisi denen döviz, faiz ,borsa sistemine endekslenmiş ekonomi politikaları sürdürülebilir değildir. Dışa bağımlı ekonomik modelin sonucu zamlar olarak kitlelere yansımaktadır. Doğalgaz, petrol ve elektrik zamları acı örneklerdir.
Alabildiğince haksız, adaletsiz ve demokratik olmayan bu politikalar değişmeli, temel insan hak ve özgürlükleri ile toplumun bütün bireylerine güvence oluşturacak üretim ve adil bölünüşün politikaları uygulanmalıdır.

Bölgemizde, sınırlarımız çevresinde bitmek bilmeyen kargaşa, kaos ve savaş ortamının nedenleri de, başta petrol olmak üzere enerji kaynaklarının sınırsızca, acımasızca sömürüsüdür. Sonuç ise bölge halklarının sefalet ve yıkım içinde ortaçağ karanlığına itilmesidir. İnsanlık tarihi boyunca, hiçbir topluma dışarıdan demokrasi sunulmamıştır. Bugün savaş olan yerlerde de sunulmayacaktır. Umarız savaş içindeki toplumlar bu gerçeği geç olmadan fark ederler.

Bu bağlamda "Yurtta Barış, Dünyada Barış" her zamankinden daha anlamlı, daha acil talep ve beklentimizdir. 

Diğer yandan çevre ve Şehircilik Bakanlığı Yapı Denetimi Hakkında Kanun'da da değişiklik hazırlığı içinde. Hazırlanan taslağa göre yapı denetim şirketleri, proje yapma yetkisiyle müşavirlik şirketlerine dönüştürülecektir. Bu şirketler uluslar arası da olabileceklerdir.

Mimarlık, mühendislik hizmet alanı sermaye odaklı güçlü kuruluşlara teslim edilecek, küçük ölçekli mimarlık ofislerinin ve yapı denetim şirketlerinin ayakta kalması olanaksız hale gelecektir.

Aslında zaten yaşanan ekonomik krizler, orta sınıfların yok olmasına, küçük ölçekli üretim yapan mimarlık ofislerinin kapanmasına, serbest mimarların, büyük şirketlerde ücretli konuma düşmelerine neden olmaktadır, o da iş bulabilirlerse.

Bakanlık bu yanlıştan vazgeçmeli, mimarlık ortamını geliştirecek politikalar benimsemelidir. örneğin Türkiye'nin her yerinde yapmakta olduğu, birbirinin aynı tip TOKİ blokları yerine, yapıldıkları kente ve çevreye duyarlı, iyi tasarlanmış mimarlık ürünlerini amaçlamalı, bu çerçevede, mimarlık yarışmaları ve benzeri yöntemlerle nitelikli tasarımları özendirecek uygulamaları benimsemelidir.

Kentler sahip oldukları mimarlıklarının düzeyi ile belleklerde yer almaktadırlar. ülkemizde de merkezi yönetim ve yerel yönetimlerin, kentlerin mimarlık düzeyini yükseltecek politikaları olmak zorundadır.

Mimarlar ve Mimarlar Odası bu politikaları oluşturmada yardımcı olmaya bütün birikimleriyle hazırdır.
Sevgili meslektaşlarım, değerli konuklar,
Bu yıl meslek yaşamında 30. Ve 50. Yılını dolduran üyelerimizi kutluyorum. Mimarlık haftası programının hazırlanması ve düzenlenmesi çalışmalarına katkıda bulunan meslektaşlarımıza ve şubemiz profesyonel çalışanlarına teşekkür ediyorum. Organizasyona destek veren Konak Belediyesi ve Sayın Başkanı Dr. Hakan Tartan'a teşekkür ediyorum. Yönetim Kurulumuz adına, ülkemize ve insanlığa daha çok barış, demokrasi ve daha çok mimarlık talebimizde güzel ve yaşanabilir bir gelecek diliyorum. 
Sevgi ve saygılarımla…

Hasan Topal
Yönetim Kurulu Başkanı