ÜLKEMİZ VE GELECEĞİMİZ İÇİN
KAMU VARLIKLARIMIZI VE YOK OLMA TEHDİDİ ALTINDAKİ YAŞAM DEĞERLERİMİZİ SAVUNMAYA DEVAM EDECEĞİZ!
TBMM GÜNDEMİNDE BU HAFTA GÖRÜŞÜLECEK OLAN
KAMU YARARINA AYKIRI
MADENCİLİK, ENERJİ VE İNŞAAT YATIRIMLARINI ÖNCELEYEN
TORBA YASA TEKLİFİ REDDEDİLMELİDİR!
2001 ekonomik krizinden bugüne; egemen sermaye sınıfları ile birlikte ekonomik sürekliliği sağlama hedefiyle gerçekleştirilen yasal düzenlemelerde; uluslararası finans kuruluşlarının büyüme odaklı projelerinin finanse edilmesi için plan ve planlama politikalarının terk edilmesini öngören raporları temel alınmıştır.
Öncelikle Türkiye’nin sermaye ve finans odaklı yapılanması için adımlar atılmış; kurulan yeni imar düzeniyle kentlerimiz sanayi ve üretim yapılan alanlardan finans ve hizmet odaklı, yatırım amaçlı rant odaklarına dönüştürülmüştür. Tarihi, kültürel ve doğal tüm çevrenin sermayeye tahsis süreci başlamıştır.
Afetler; tüm kentsel ve kırsal alanlarda rant odaklı yapılaşmanın aracı haline getirilmiştir. 1999 Marmara ve 2011 Van depremlerinin ardından değiştirilen yapı denetim sistemiyle, kamusal ve hukuki denetim yok sayılarak; yapı üretim ve denetim sürecinde asli sorumluluklar özel sektöre devredilmiş, mesleki hizmetler dışlanmıştır.
Geçmişte çıkarılan imar afları nedeniyle binlerce yurttaşın hayatını kaybetmesine karşın imar affı uygulamalarından vazgeçilmemiştir. 2018 yılında “İmar Barışı” adı altında kıyı alanları, tarım arazileri, orman alanları, içme suyu havzaları ve tarihi, doğal, arkeolojik sit alanları üzerine inşa edilen bina ve tesisler dâhil olmak üzere, bütün kaçak yapıları yasal hale getirmek üzere 7143 Sayılı Torba Yasa yayımlanmıştır. Planlama, mimarlık ve mühendislik süreçlerinden geçmemiş̧ yapılarda yurttaşların can ve mal güvenliği tehlikeye atılmış ve kaçak yapılaşma teşvik edilmiştir.
Rant odaklı kentleşme politikalarıyla kurulan imar düzeni pek çok afete neden olmuş; 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş ve 20 Şubat 2023 Hatay merkezli depremlerde on bir ilde elli binin üzerinde yurttaşımız hayatını kaybetmiştir. Deprem; kent planlanma, yapı üretim ve denetim sistemindeki bütün sorunları ortaya sermiş olsa da, gerekli bilimsel araştırma ve değerlendirmeler hızla yapılmadan mevzuat düzenlemeleriyle bölgede eskisine benzer yeni yapılaşmaların yolu açılmıştır.
Ardı ardına çıkarılan yönetmelikler, mevzuat değişiklikleri ve kamuoyunda “torba yasa” olarak bilinen tasarı ve tekliflerle, ülkemizin tamamında kentsel ve kırsal alanların, koruma alanlarının sermayeye tahsisi; kamu varlıklarının ve doğal değerlerin özel sektöre denetimsiz bir biçimde devrine hız verilmiştir. Şu an TBMM’nin gündeminde olan torba yasalarda da aynı sorunların olduğu açık olduğundan Mimarlar Odası olarak ülke genelinde yönelik geri dönüşü olmayacak ağır hasar ve sorunlar oluşturacak konuları kamuoyuyla paylaşmayı borç biliriz.
7534 Sayılı Köy Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
5 Aralık 2024 tarihinde kanunlaşan Torba Yasa ile Köy Kanunundan, İmar ve Yapı Denetim mevzuatına; Afet Riski Altındaki Alanlardan Meslek Kuruluşlarının yapılarına; kamusal denetimin devre dışı bırakılmasına ve meslek odalarının işlevsizleştirilmesine yönelik pek çok düzenleme getirilmiştir.
Rant odaklı imar hakkı aktarımı, kamuya ait hazine taşınmazlarının ve kamusal alanların özel projelere tahsisi, düzenleme ortaklık payı ile kamu hizmetlerine ayrılan alanların planlama ve şehircilik ilkelerine ayrı biçimde ticari amaçla kullanılmasına izin verilmesi, yapı denetim alanında tekelleşmenin önünün açılması, Kentsel Dönüşüm Başkanlığına yetki verilerek taşınmaz kültür varlıklarının dönüşüm ve yenileme süreçlerinde koruma güvencelerinin ortadan kaldırılması düzenlenmiştir.
Merkezileşme politikaları çerçevesinde Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına yerel yönetimlerin yetki alanına giren pek çok konuda yetki verilmiş; Cumhurbaşkanına planlama ve imar düzenlemelerinde geniş ve sınırsız yetkiler tanınmıştır.
Planlı Alanlar İmar Yönetmeliğinde Değişiklikler
İmar mevzuatı sıklıkla değiştirilmekte; bu düzenlemeler planlama bütünlüğünü yok saymakta, yapı yoğunluklarını artırarak kaçak yapılaşmayı teşvik eden geçmiş uygulamaları sürdürmektedir.
Kentsel alanlarda çoklu imar uygulamalarına ve eşitsiz yapılaşmaya neden olan Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliği de 2017 yılında tamamen yenilense de; o tarihten bugüne kadar yirmi kez değiştirilmiştir.
Yönetmelikte; 6 Şubat ve 20 Şubat 2023 tarihli depremlerin ardından “afetlere karşı daha dirençli yapılar için yapı güvenliğine ilişkin tedbirlerini artırmak” gerekçesiyle getirilen, depreme karşı ilave önlemler olduğu iddia edilen kısıtlılıklar ve düzenlemeler esnetilmiş ve uygulama süreleri ertelenmiştir.
2025 yılı başından itibaren iki kez değiştirilen Yönetmelikte aynı tedbirlerin uygulanması bir kez daha ertelenerek 2025 yılı sonuna bırakılmıştır.
7552 Sayılı İklim Kanunu
İklim Kanunu Teklifi 2 Temmuz 2025 tarihli TBMM Genel Kurulunda kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Kanunla İklim politikası geliştirmek, emisyonların azaltılması yerine karbon kredileri üzerinden karbon ticaretini hayata geçiren düzenlemeler getirilmiştir. Sanayi üretiminde sermaye sahiplerine emisyon hakkı tanıyan yasa; çevresel etkinin azaltılması, madencilik faaliyetlerinin yarattığı tahribatın azaltılmasına yönelik herhangi bir düzenleme getirmemektedir.
Tarımsal üretimde büyük ölçekli çok uluslu şirketleri teşvik ederken üreticilerin geleneksel üretim biçimlerini ortadan kaldırarak tekelleşmeye yol açacaktır.
Mera Yönetmeliği ve Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelikte Değişiklikler
3 Mayıs 2025 tarihinde Mera Yönetmeliğinde; kırsal yerleşimlerin doğal kaynakları olan mera, yaylak ve kışlak alanları ile kamuya ait çayır ve otlakların tahsis amacının değiştirilmesine yönelik getirilen değişikliklerle; bu alanların yerelde tarımsal faaliyetler ve hayvancılık kullanımları ortadan kaldırılarak enerji ve sanayi sektörünün talepleri doğrultusunda JES’ler, yer altı su kaynaklarının çıkarılması, RES ve GES’ler için ölçüm istasyonu kurulması ve organize sanayi bölgelerine tahsisinin önü açılmıştır.
10 Mayıs 2025 tarihinde Korunan Alanların Tespit Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelikte HES, RES ve GES yatırımlarına yönelik değişiklikler getirilmiş; korunan alanlarda yapılacak projelerin ÇED süreçlerine dair ÇED Yönetmeliğine atıf yapan düzenlemeleri kaldırılmıştır.
Mera ve Korunan Alanlara yönelik değişiklikler; daha sonra Haziran ayında ÇED Yönetmeliğinde getirilen değişikliklerle birlikte değerlendirildiğinde enerji ve sanayi yatırımlarına yönelik kamu taşınmazlarının tahsisinin ve izin süreçlerinin sermaye lehine kolaylaştırıldığı görülmektedir.
Kırsal alanlarda tarım, hayvancılık gibi faaliyetlerin yürütülebileceği alanları geri dönülemez biçimde tahrip edecek ve korunan alanları yapılaşmaya açacak düzenlemeler yoluyla; kamu taşınmazları özel sektöre tahsis edilecek ve köy yerleşimlerinde geçim kaynakları kısıtlanan halk yoksullaşacaktır.
Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik
1999 Marmara Depremlerinin ardından yaşanan kayıpların en büyük nedenlerinden birisi olarak gösterilen “yapı denetim sistemi” 2001 yılında yeniden düzenlenmiş ve kamusal ve hukuki denetimi kâr amacı güden özel sektöre devreden; kamu yapıları ve pek çok yapı sınıfının kapsam dışı olduğu yapı denetimi uygulaması başlamıştır.
Mimar ve mimarlık mesleği yapı üretim ve denetim sürecinden dışlanmış; meslek mensuplarının mesleki hak ve yetkileri kısıtlanırken sorumluluk alanları denetleme görevleri yerine getirilemeyecek biçimde genişletilmiştir.
Bu kapsamda 2001 yılında yayımlanan Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliği 2008 yılında tamamen yenilenmiş; ancak buna karşın yönetmelik bugüne kadar 21 kez değiştirilmiştir.
12 Haziran 2025 tarihli değişiklikle; yapı denetim kuruluşlarının izin alma süreçleri kolaylaştırılarak mali yükümlülükleri azaltılmış; buna karşın yurttaşlarca ödenecek yapı denetim hizmet bedelleri artırılmıştır.
Kuruluşların yetki sınırları genişletilmiş; başka illerde faaliyet göstermeleri kolaylaştırılarak kamu adına denetim faaliyetlerinin uzaktan ve o ilde denetçi bulundurmayan kuruluşlarca yürütülmesinin önü açılmıştır.
Yapının iskânından sonraki 15 yıl içerisinde oluşacak hasarlara ilişkin Çalışma Birimlerine ek inceleme ve raporlama görevleri verilerek doğrudan Merkez Yapı Denetim Komisyonuna bildirilmesi düzenlenmiş; deprem ve afetlerde yaşanan kayıplara ilişkin gündeme gelen denetim sorumlulukları Bakanlık taşra teşkilatına yüklenmiştir.
Kamu Taşınmazlarının Turizm Yatırımlarına Tahsisi Hakkında Yönetmelikte Değişiklik
26 Haziran 2025 tarihinde Yönetmelikte yapılan değişiklikle; Kültür ve Turizm Bakanlığına tasarruf hakkı verilen orman alanlarından; kıyı çizgisinin deniz tarafında kalan alanların yatırımcılara tahsis edilerek kamu taşınmazlarının özel sektöre devredilmesi düzenlenmiştir.
2022 yılında Kıyı Yönetmeliğinde; Kıyı Kanununu açıkça ihlal eden, imar ve koruma mevzuatına aykırılık taşıyan turizm tesisi inşaatlarına geniş bir imar affı getiren değişiklikler yapılmıştı.
Mayıs 2024’te yargı kararıyla iptal edilen bu düzenlemeler yeni değişiklikle baypas edilmekte; kullanılmasında ve yararlanılmasında kamu yararının gözetilmesi öncelikli olan kıyılar ve sahil şeritlerindeki orman alanlarının sermayeye tahsisinin önü açılmaktadır.
Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinde DeğişiklikÇevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca ilk olarak 7 Şubat 1993 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren yönetmelik 2025 yılındaki düzenlemeyle toplam 7 kere tamamen değiştirilmiştir.
26 Haziran 2025 tarihinde getirilen değişiklikler; ÇED sürecinde halkın katılım ve erişimini kısıtlayan, ÇED süreci uygulanacak projelerin kapsamını ve incelenecek etki sahasını daraltan düzenlemeleri içermektedir.
Projelerin çevreye zararını engellemeyi amaçlayan ÇED Yönetmeliği; iktidarın kalkınma hedefleri ile madencilik, enerji gibi sektörlerin yatırım faaliyetleri çerçevesinde şekillenmektedir. Birçok proje ve faaliyet ÇED kapsamından çıkarılmış ya da kapsamı değiştirilmiştir.
Buna göre 15 türbine kadar olan RES’ler doğrudan ÇED uygulanacak projeler kapsamından çıkarılmış; proje alanı 7,5 hektar altındaki GES’lerin tamamı ÇED kapsamından çıkarılmış ve JES projelerinde yılda 300bin metreküp kapasiteli projeler doğrudan ÇED uygulanacak projeler kapsamından ön değerlendirme kapsamına alınmıştır.
7553 Sayılı Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Çalışma yaşamı, milli parklar ve turizm tesislerine ilişkin düzenlemeler içeren 3186 Esas No.lu Torba Yasa teklifi 30 Haziran 2025 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na sunulmuş ve Plan ve Bütçe Komisyonu tarafından kabul edilmiştir. Teklif 9 Temmuz 2025 tarihli TBMM Genel Kurul gündeminde görüşülmeye başlanmış ve kabul edilmiştir.
Torba Yasa teklifinde emekli maaşlarının artırılmasına yönelik değişiklikler öne çıkarılmasına karşın; turizm sektöründe çalışanlar için haftalık tatil kaldırılarak on günde bir izin günü kullanımı düzenlenmektedir. Ayrıca; doğa koruma alanlarında ve milli parklarda faaliyet gösteren döner sermaye işletmeleri; 28 Aralık 2024 tarihinde yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle ayrı tüzel kişiliği olan, hizmet karşılığı gelir elde eden özel bütçeli idareye dönüştürülen Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’ne bağlanmıştır.
2634 Sayılı Turizmi Teşvik Kanununun Doğal Turizm kaynaklarının korunması ve kullanılmasına yönelik düzenleme içeren 6.Maddesinde Anayasa Mahkemesinin 5/11/2024 Tarihli ve E: 2023/9, K: 2024/183 Sayılı Kararı ile iptal edilen hükümler, iptal gerekçeleri ortadan kaldırılmaksızın yeniden getirilmektedir.
Mahkeme kararı ile; göl ve akarsu kıyılarının, sahil şeritlerinin, tarım arazileri ile çayır ve meraların, tabiat varlıklarının ve orman alanlarının da bulunduğu alanlarda, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yapılan günübirlik tesislerin Bakanlık Döner Sermaye İşletmesi Merkez Müdürlüğü’nün (DÖSİMM) iştiraki şirketler tarafından işletilebilmesi düzenlemesi;
• bu alanların özel şirketlerin kullanımına açılmasına neden olacağı,
• kamu yararının bulunmadığı,
• idareye keyfî uygulamalara neden olabilecek sınırsız takdir yetkisi tanındığı,
• söz konusu alanların korunmasına yönelik güvence öngörülmediği,
• Anayasa Mahkemesinin daha önce vermiş olduğu iptal kararlarına rağmen benzer düzenlemelerin tekrar ihdas edilmesinin kuvvetler ayrılığı ilkesiyle bağdaşmadığı gerekçeleriyle iptal edilmiştir.
Torba Yasayla; iptal edilen DÖSİMM veya iştiraki şirketler düzenlemesi yerine “en az yüzde kırk beş sermaye ortağı olduğu şirketler” düzenlemesi getirilerek Anayasa Mahkemesi kararı baypas edilmektedir.
215 Sıra No.lu Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
Doğal çevre ve korunan alanlarda; tabiat varlıkları, koruma alanları, ormanlar, kıyılar, milli parklar, doğal sit alanları, meralar, yaylalar, kışlaklar ile bütün yaşam değerlerimiz sermayenin yatırım ve rant alanı haline getirilmesine yönelik en kapsamlı düzenlemeleri içeren 3159 Esas No.lu Torba Yasa; 13 Haziran 2025 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na sunulmuş ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu’nda kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi; İklim Kanunu ve 215 Sıra Sayılı 3159 Esas No.lu Torba Yasayı kanunlaştırmak üzere; Temmuz 2025 sonuna kadar çalışmalara devam etme kararı almıştır.
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi 3 Temmuz 2025 tarihli TBMM Genel Kurul gündeminde görüşülmeye başlanmış; 16 Temmuz 2025 Çarşamba günü görüşmelere devam edilmesine karar verilmiştir.
Yasayı hazırlayanlar yakın dönemde peş peşe getirilen imar, çevre, kıyılar, zeytinlikler, madenler ve koruma alanlarındaki mevzuata yönelik değişikliklerin; yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edilen enerji üretimin artırılması, bu alandaki projelerin hızla hayata geçirilmesi, izin ve onay süreçlerinin sadeleştirilmesi, yatırımların hızlandırılması ve üstün kamu yararının gözetilmesi gerekçeleriyle hazırlandığını belirtse de yatırımcıların ve sermayenin lehine düzenlemeler getirildiği görülmektedir.
Teklifle önerilen değişikliklerin amacının; madencilik ve enerji üretim faaliyetlerinin çevresel etkilerinin en aza indirilerek sürdürülmesi olmadığı; enerji sektöründe ve madencilik faaliyetlerinde çevresel etki değerlendirme süreçlerinin ve kamu adına denetimin devre dışı bırakılarak yatırımcıların izin ve ruhsat süreçlerini hızlandırıcı ve kolaylaştırıcı nitelikte olduğu anlaşılmaktadır.
Torba Yasa teklifiyle önerilen düzenlemeler genel çerçevede değerlendirildiğinde; doğal, tarihi ve kültürel tüm alanlarda büyük ölçekli projelerle çevre katliamının önünün açıldığı görülmektedir.
Madencilik için ayrılan alanda arkeolojik kültür varlıkları ile karşılaşılması durumunda Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ilgili firmaya ödeme yaparak arkeolojik alanı koruma altına alabileceği maddesi, Türkiye’nin imzalayarak mevzuatına aldığı Avrupa Arkeolojik Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme ile açıkça çelişmektedir.
Getirilmek istenen değişikliklerin önemli bir bölümü; ÇED sürecini kısıtlayan, şirketlerin yatırımlarını daha hızlı gerçekleştirmelerine yarayan, ÇED süreci uygulanacak projelerin kapsamını ve incelenecek etki sahasını daraltan düzenlemeleri içermektedir.
Bu düzenlemeler ile Bakanlık, yatırımların çevresel etkilerini denetlemek yerine, gerçekleştirilmelerini takip etmeyi hedeflemektedir. Projelerin çevreye zararını engellemeyi amaçlayan mevzuat; iktidarın kalkınma hedefleri ile şirketlerin yatırım faaliyetleri çerçevesinde şekillenmektedir.
Çevreye büyük ölçüde etki edebilecek ve zarar verebilecek projelerin yürütülmesinde; inceleme ve denetim süreçleri, karmaşık bürokratik işlemler ve makul olmayan süreler olarak görülmekte; tüm bu denetimlerin hızlandırılarak ilgili kamu kurumlarının yetkilerinin kısıtlanması ve merkezi idareye hatta Cumhurbaşkanlığına devredilmesi istenmektedir.
Maden Kanunu başta olmak üzere teklifte getirilen süreci kolaylaştırıcı düzenlemelerle bağlantılı olarak yapılan değişiklikler, çevresel etki değerlendirmesi ve kamusal ve hukuki denetime takılan birçok projenin önünü açmayı amaçlamaktadır.
Mimarlar Odası olarak;
Demokrasi, hukuk, kent, kültür ve çevre karşıtı alınan bütün plan, karar ve uygulamaların ivedilikle durdurulması ve kamuoyunun değerlendirmesine açılması,
Doğal sit alanlarını ve çevreyi iktidar destekli sermaye sınıfları ile işbirliği içinde yapılaşmaya açan uygulamaların durdurulması,
Saydam ve katılımcı sürece dayanmayan ve bilimsel ilkelere aykırı mevzuat düzenlemeleri ile tüm çevrenin ve korunan alanların yoğun yapılaşmaya açılması girişiminden vazgeçilmesi,
Ülkemizin geleceğini ve toplumsal yaşamımızı tehdit eden; zeytinlikleri, tarım arazilerini, ormanları, akarsu ve kıyıları, eşsiz doğa güzelliklerini tahrip eden girişimlerin gündemden kaldırılması,
Yerel toplumun yaşamının devamlılığı yerine, enerji ve turizm odaklı yatırımların önünün açılmasını hedefleyen girişim ve anlayışların terk edilmesi,
Meslek Odaları, Üniversiteler ve kamu kurumları tarafından düzenlenen raporların dikkate alınması ve tüm paydaşların yer aldığı katılımcı süreçlere bağlı olarak alınacak bilimsel şehircilik ilkelerine dayalı planlama kararların hayata geçirilmesi,
Türkiye’nin altına imza attığı uluslararası anlaşmalara esas olan duyarlılıkların kamusal politikaları yönlendiren aktörler tarafından dikkate alınmasının sağlanması için,
Katılımcı süreçlerden uzak olarak hazırlanan; halk ile birlikte çevre ve meslek örgütlerini süreçten uzaklaştıran, sürecin merkezi elden yatırımcı şirketlerin lehine yürütülmesini önceleyen, tüm çevreyi ve korunan alanları tehdit ederek yaşanabilir çevre hakkını gasp eden düzenleme ve değişikliklerin iptal edilmesi; TBMM gündemine getirilen Torba Yasa teklifinin reddedilmesi için çağrıda bulunuyoruz.
Mimarlar Odası,
Kurulduğu günden bugüne 70 yıllık tarihiyle; “toplum hizmetinde mimarlık” anlayışını ve kamu yararının gözetilmesini temel almaktadır.
Mesleğin kamu yararına gelişimi, nitelikli mimarlığın kamusal politikaların her düzeyinde yer alması, kentlerin ve tüm yapılı çevrenin bilimsel planlama ilkelerini ve kamu yararını önceleyen politikalar çerçevesinde üretilmesi, doğal, tarihi ve kültürel değerlerimizin korunması Mimarlar Odası tarafından ülke adına mesleki ve toplumsal sorumluluk olarak benimsenmiştir.
Yaşadığımız bütün zor ve ağır koşullara rağmen; sağlıklı yaşam çevrelerinin oluşturulması için, öncelikle doğal kaynaklarımızın ve doğal, kültürel çevremizin korunması amacıyla verdiğimiz mücadeleye devam etmekte kararlı olduğumuzu önemle vurguluyoruz.
Mimarlık, yalnızca nitelikli yapı tasarlama ve inşa etme sanatı değildir. Her bireyin temel hakkı olan nitelikli, sağlıklı, güvenli yaşam çevrelerinin oluşturulmasına katkı sunmak, mimarın hem mesleki görevi hem de topluma karşı sorumluluğudur.
Çağdaş, bilimsel bir planlamaya dayanmayan politikalar ve yatırım kararları ile; doğal çevrenin sistemli bir şekilde rant alanı haline getirilerek yok edilmesine karşı mücadelemizi sürdürmekte; eşitlik, özgürlük ve demokrasiyi esas alan yaşam değerlerini savunmakta kararlıyız.
Mesleğimiz, kentlerimiz, ülkemiz ve geleceğimiz için duyarlı tüm kesimleri ve sorumluları harekete geçmeye ve bu çığlığa kulak vermeye çağırıyoruz.
TMMOB MİMARLAR ODASI MERKEZ YÖNETİM KURULU