ÇEŞME PROJESİ İZMİR’İN KANAL İSTANBUL'UDUR…
Ülkemizde
çılgın projeler ile yaşam alanlarımız yağmalanmakta, turizm,
kalkınma ve istihdam vaatleri ve rant politikalarını gizleyen algı
yönetimi ile oluşan çevresel tahribat ve toplumsal adaletsizlik
saklanmaya çalışılmaktadır.
Ülkemizde
son 20 yıldır sürdürülebilir ekonomik bir model yerine uygulanan
ranta dayalı ekonomi politikalarına bağlı olarak yapılan mevzuat
ve plan değişiklikleri, ayrıcalıklı imar hakları düzenlemeleri,
sit alanlarında yapılan değişiklikler ile korunması gereken
alanların kullanım amaçları değiştirilmiş; kentlerimiz, tarım
alanlarımız, kıyılarımız, ormanlarımız, derelerimiz, doğal
karakteri korunması gereken alanlarımız inşaat,turizm, sanayi,
madencilik ve enerji sektörlerinin baskısı altında plansız
yapılaşma ve talana maruz bırakılmıştır.
Özellikle
İstanbul, Ankara gibi büyükşehirlerimizde uygulanan kontrolsüz
yapılaşma ve talan süreçleri bu kentleri yaşanmaz hale getirmiş,
görece olarak daha korunaklı ve yaşam kalitesi yüksek kalan
İzmir’e olan göç, konut-arazi talebini de arttırmıştır.
12.
Şubat.2020 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan Cumhurbaşkanı
kararnamesiyle “Çeşme Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim
Bölgesi” ilan edilen ve Yarımadanın yaklaşık % 55’ini
kapsayan alan; ekolojik ve doğal yapısı itibari ile korunması
gereken özel bir alan statüsündedir. İzmir’in en önemli
ekolojik yutak alanlarından biri olan Yarımada, ekosistem bütünü
içinde benzersiz ve hassas yapısı ile iklim değişikliği
sürecinde de İzmir için büyük bir şans olma özelliği
taşımaktadır.
İzmir halkının nefes alma alanı olan İzmir Yarımada Bölgesi de bu süreçlerden ve soylulaştırma politikalarından etkilenmiş ve son yılların cazibe merkezi olarak, yaşadığımız olumsuz kentleşme süreçlerinin sonuçlarını, yaşamaya başlamıştır. Bu sonuçların başında ise bölgedeki yapılaşma baskısı ve bu sürecin getirdiği çevresel yüklerin halihazırda, bölgenin ekolojik yapısındaki dengeyi bozucu etkiler yaratıyor olmasıdır. Buna ek olarak, içerisinde bulunduğumuz pandemi sürecinde, nüfusu ve yoğunluğu giderek artan bölgede, yürütülen plan ve proje çalışmaları bu sonuçları daha görünür hale getirmiştir.
Çeşme Turizm Planı olarak sunulan proje bilimsel dayanaktan yoksun,kamu ve doğa yararına aykırıdır. Kamu kullanımına açık ve devlete ait olan kıyıların, hatta tapuda kaydı olmayan deniz alanlarının turizm amaçlı bölge ilan edilmesi ve hatta özel kullanıma tahsis edilmesi; başta Anayasa olmak üzere mevzuata aykırı olduğu gibi, bu kamusal alanların, gerçekte sahibi ve hak alacaklısı, İzmir halkı tarafından kullanılamaması sonucunu da doğuracaktır. Kalkınma ve turizmin gelişmesi adı altında bize sunulan proje, İzmir halkını yoksullaştıracak, nefes alma alanlarını elinden alacak, iklim krizinin sebep olduğu doğal süreçlerin olumsuz sonuçlarının artarak hızlanmasını sağlayacak ve sermaye sahiplerinin elinde köleleştirecektir. Bu sadece bir doğa yıkımı değil aynı zamanda kentimizin ve tüm ülkenin doğal zenginliklerini bir avuç sermaye sahibine kurban eden; sosyal adalet, çevresel adalet gibi temel yaşam ilkelerine aykırı planı, bir turizm planı olarak, kamunun alanlarını ve kaynaklarını kısa vadeli rant politikalarının hizmetine sunmaktır.
Bugüne
gelindiğinde ülkemizin her köşesinde yürütülen ekolojik talan
projelerinin en büyüklerinden birisi ne yazık ki Çeşme Projesi
olarak karşımıza çıkmaktadır.
Çeşme
Projesi İzmir’in KANAL İSTANBUL’UDUR…
Kamunun malı, kamu için, kamu yararı için, kamu için kullanılmalıdır.